Paylaşım Türkiye
Sergiye çıkarılan mahremiyet ve tüketilen mâsumiyet 212
Paylaşım Türkiye
Sergiye çıkarılan mahremiyet ve tüketilen mâsumiyet 212
Paylaşım Türkiye
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


paylaşım forumu, site ekle, site tanıt, dizin
 
AnasayfaAramaLatest imagesKayıt OlSite ekleGiriş yap

 

 Sergiye çıkarılan mahremiyet ve tüketilen mâsumiyet

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
CooL_LiFe
Yetkingrafiker
CooL_LiFe


uyarı yok
Kova Mesaj Sayısı : 1003
Doğum tarihi : 25/01/11
Kayıt tarihi : 07/07/10
Yaş : 1013
Nerden : İstanbul
Sitemizi kim tavsiye etti : Admin

Kişi sayfası
Altın Altın: 0
Para Para: 0

Sergiye çıkarılan mahremiyet ve tüketilen mâsumiyet Empty
MesajKonu: Sergiye çıkarılan mahremiyet ve tüketilen mâsumiyet   Sergiye çıkarılan mahremiyet ve tüketilen mâsumiyet EmptyÇarş. 14 Tem. - 16:04

Bahar
geldi. Tabiat uyanıyor. Ağaçlar yeşil libaslarını giyindikten maada
penbe, beyaz, mor çiçeklerini açtı. Hayatın en şefkatli rahm’i olan
toprağın sinesindeki bütün tohumların, türlü rayihalar saçarak envai
renklerle sahne-i arz’a arz-ı endamının neş’esi sardı bütün tabiatı.
Benim de cümle mevcudatın canlanmasının hayata yaydığı neşe ile ruhum
şenlenirdi baharın gelişiyle.

Heyhât ki son senelerde baharın gelmesini nerede ise istemez oldum.
Yemyeşil elbiselerine bürünen tabiatın zıddına, insanlar libaslarını
soyunmaya başlıyor bu mevsimle. Sokaklar et pazarına dönüyor bahar ile
beraber. Gözler ruhları daraltan çıplaklığın süfliliğini döküyor
biteviye idraklere. Midem bulanıyor mahrem sergilerin renginden. Sur-ı
Sirâfil ile kabirden fırlamış anadan üryan meyyit-i müteharrik (canlı
cenaze) misali ‘nefsi’ avazlarıyla hevâ-ı nefslerinin peşi sıra
seyirten biidrak kalabalıkların bu ednâ (aşağılık) ahvali ile bütün
‘bahar şevkim’ kaçıyor.


Pek uzak olmayan zamanlardan beri, açılmaya teşvik edilen cins-i
lâtifler artık daha bir pervâsız giyinmeye, yok, daha doğrusu soyunmaya
başlıyorlar baharla. Hoş bu senenin modası streç nam bir külotlu çorap
nev’inden kıyafetle belden aşağıları nerde ise üryan dolaşmaya, daha
kışın son günlerinde başlamışlardı onlar. Gösterilmekten ar edilmeyen
göbeklere, düşük bel pantolon marifeti ile artık makatlar da eklendi.
Göğüsler zaten dekolte ile harc-ı âlem (herkese açık). Etek boyları iç
çamaşır modellerini sergilemeye müsait olacak şekilde mini mini
ayarlanalı epey olmuştu zaten.


Oysa; Utanırdı burnunu göstermekten sütninem, Kızımın gösterdiği
kefen bezine mahrem. (N.Fazıl)


Nerede o, yitirdiği şehidinin ardından yetimlerine binbir yokluk içinde
hem analık hem babalık yapan fedakâr Türk kadını. Nerede o, hayırsız
kocasının meşakkatine ‘yavrularım için’ diyerek katlanan namus timsali
cefakâr Türk hanımı. Nerede o, nohut oda bakla sofa yoksul evini
muhabbet ve sevgi ile bezeyip, beyine ve yavrularına cennet eden mübarek
Türk anası. Nerede o, saçının telini yavuklusundan bile sakınan
iffetli Türk kızı. Neredesiniz. Ey zamane Türk kadını ne oldu size,
örtünüz mü elbiseniz mi ağırdı, neden bu kadar hafif! lediniz.



Vaziyet cins-i lâtifler için böyle de er kişilerimiz farklı mı?



Uzun saç, keçi sakal (af buyurun adı var ise de bu sakalın ismini
bilmiyorum), kulakta küpe, saçta toka. Baba yerine anneyi örnek alarak
Freud’un teorisini haklı çıkarma gayretindeler hep beraber. Kıyafet
tenzilatında hanımlardan geri kalmadıklarını göstermek için giydikleri
kıllı bacaklarını teşhire müsait, en makulü dizkapağı hizasında kısa
pantolonlar, erkeklerin büyüseler de gönüllerinin kısa pantolonlu
çocukluk günlerinde takılıp kaldığının delili gibi. Bazı kenar muhit
gençleri ise korkmuş kirpinin dikenleri misali jölelediği saçları ile
bir insandan ziyade yakop cinsi papağanı andıran kafalarının içinin
boşluğunu teşhir yarışındalar.


Vah ki ne vah.


Nerede o, mahallesinin namus muhafızı bıçkın Türk delikanlısı. Nerede o,
edebinden gözünü yerden kaldırmayan Türk genci. Nerede o, yanından
bir hanım geçerken arkasını dönen ‘efendi’ Türk erkeği.



Nerede o, mahreminin gölgesini bile nâmahremden, nâmahremin de
gölgesinden sakınan Türk beyi. Nerede o, evlâdını siyanet (koruyucu)
kanatları altında din ahlâkı ile terbiye eden Türk babası.



Şimdilerde Çağdaş! Türk erkeği mevsimi gelmiş erkek güvercin edası ile
her gördüğüne kurumlanarak ahlâksız bir rezilliğin utancından bihaber
kendini adam sanıyor.


Bir ruzgâr esti uçurdu mahremimizin örtüsünü, üryan bıraktı namusumuzu,
devirdi! birçok ahlâki değerimizi, alt üst etti kültürümüzü.



Herc-ü merc (karma karışık) oldu kadın erkek her zeminde. Zamanın fendi
kadında erkeğe, erkekte kadına saygı, kadında kadınlık, erkekte
erkeklik haysiyeti, erkekte kadına, kadında erkeğe mesafe bırakmadı.
Parklarda bahçelerde, sahillerde, vesaitlerde kadın ve erkek, yorgana
mahrem işlerle uluorta meşgul olmaktan utanmıyorlar artık. Büyükler bir
yana henüz ortaöğretim çağındaki yavrular bile okul çıkışlarında
kolkola sarmaş dolaş birbirlerinin mâsumiyetlerini tüketiyorlar,
işledikleri cürümün vahametinden bihaber. Kimsenin kimseden sakınacağı
mahremiyeti kalmadı. Allah’ın ‘yaklaşılmasını’ bile yasakladığı çirkin
fiil, tüketilen mâsumiyetlerin, tertemiz sevdâların, pây-i mâl edilen
(ayakaltına alınan) mahremiyetlerin pazarından kesbedilen haram kâr
oldu. Merhum Fethi Gemuhluoğlu; ‘’Er görmemiş kız arayan delikanlı,
unutma ki hanım kızlar da kız görmemiş er arar’’ diyordu. Şimdi bu iş
samanlıkta iğne aramaya döndü (İffetini koruyan erlerimizi ve
hanımlarımızı, kızlarımızı ve delikanlılarımızı sayılarının artması
dualarımızla alınlarından öpüp tenzih ediyoruz). Bu ahlâk çöküntüsü
hayata tesir cihetiyle sadece cinsi değil, içtimâi (sosyal) hayatımıza
da sirâyet (bulaştı) etti. İnsanlarımız, hususiyetle gençlerimiz
birbirlerine karşı daha saygısız, daha fütursuz (gevşek, umursamaz) daha
merhametsiz, daha müteyakkız (menfaat için tetikte), daha cüretkâr,
daha mütecâviz (saldırgan). İstediğini elde etmede hiçbir sınır
tanımayan ahlâktan âzâdelik, batılılaşma temâyülü ile bize musallat
oldu. Batıdan devşirdiğimiz, batıya bile rahmet okutarak irtikâb (kötü
bir iş işlemek) ettiğimiz bu tefessüh (alçaklaşma, çürüme), neticeleri
ile içtimâi hayâtımızı lâubâlileştirdi. Âile sarsılıyor. Boşanmalar
had safhada. Belki Türk insanının kadını ve erkeğiyle bir zihin
inkılâbını tasarlayan tasavvur, sınırları yıkmada bu kadar ileri
gidilebileceğini tahmin bile etmemişti. Buna rağmen Türk’ün asaletinin
menbaı olan hayat tarzını değiştirmeyi düşünüp de bu gayelerine
vesile arayanlar muradlarına ermiş görünüyor. Zira değişmeye teşne
olanlar mankutlaştırıldılar, maymunlaştırıldılar, kültürlerine sahip
çıkarak değişmeye direnenlere ise mankutlar vasıtası ile hayat zehir
ediliyor.


Her hanım bir erkeğin, kızı, kardeşi ya da hanımı, her erkek de bir
hanımın oğlu, kardeşi ya da eşi. Birbirlerinin mahremi. Böyle olmakla
hepsi bir diğerinden mes’ul (sorumlu).


Bu itibarla, komşunun tavuğunu kaz görmeye yeltenen herkes kendinin de
bir kümes sahibi olduğunu hatırda tutmalıdır.


Edeb gözde başlar. İdraklerin iğfâl yollarından en önemlisi göz’dür.
Göze yönelik tecavüzün en tesirli vasıtası ise soyunmaktır. Bunu
önlemenin tek yolu da örtünmektir. Giyinmek örtünmenin kemâlidir. Edeb
ise giyimli insanların kokusudur ki sureta güzel olan insanı güzel
kokan bir çiçeğe benzetir.


Hülasa, bu cümleden olarak; ‘Ar-ı namus şişesi’ taşa çalınmayacak kadar
kıymetli bir hazinedir, belki kıymet itibarı ile candan da ileridir.
İnsanın zineti olan edeb en mukaddes vasıftır ki hassasiyetle
korunmalıdır. Aksi takdirde;


Âili bir inkılâb olsun diyen meyyus olur, Başka bir şey kazanmaz, sade
bir deyyus olur (Âkif)


Kenan ALGÜN köşe yazılarından
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.axtorhtmlkodlari.tr.gg
 
Sergiye çıkarılan mahremiyet ve tüketilen mâsumiyet
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Paylaşım Türkiye :: Genel Kültür :: Makaleler & Şiirler-
Buraya geçin: