Ey
körlüğümü kör eden gece...
Ey körlüğümü kör eden gece! Ne düşerki payıma zifir sessizliğinde
Yâr yardı yüreğimi, ben; sen kanadım... Ne Leyla'ya Mecnun kalabildim
senin varlığında, nede kendimi atabilecek bir kuyu bulabildim
yokluğunda... Ben ne dağlar delecek kadar aşıktım, nede uğruna ölünecek
kadar maşuk... Kalbimin çöllerini aşamasada Mecnun,gözlerimin
kuytularında boğulsada aşk ve yalan kadar sadık olamasamda yalan
hayata, ben; sen kadar zifir yazgımla bir sana sadık kalabildim bu
hayatta birde ölüme... Züleyha'lığa Mecnun Firavunlar "gayri sadık"
damgası vurup kendi hayatımın gözlerinden düşürürken beni; ben senin
gözlerinde ne çok büyüdüğümün bilincinde değildim elbet... Ebedi
aşksızlığa müebbet kararı vurulsada tek celsede boynuma,ben; kendi
hükmümü kendim yazdım alnıma... Yusuf'un gözleriyle dirilmek adına,
atıp kendimi kör kuyulara, müebbet suskunluğu urgan yaptım boynuma...
Uzak kentlerin baykuş çığlıklarına gizledim sessizliğimi... Sen,
karanlığını yakan zılgıtlarıma aldırış bile etmezken kör kuyularda
körelen susuşlarım sadece kendi gözlerimde yankı buldu... Sen, seninle
körelttiğim gözlerime martı leşleri sundun, günaydınları hiç olmayan
sabahlarımı aydınlatmak adına... Üstelik yâr dedin ölü kuşlarını
astığın yalancı sabahlara... Koynunda yediverenler yeşertmek adına beni
martı leşlerine terkettin ve gittin... Ben yarsız kaldım... Yani
yarasız... Yani sensiz...
Şimdilerde bana bıraktığın yalancı yarlara yalan yaralar kanatıyorum...
Düş yiyen gözlerimi martı leşlerine çevirip: "Bak yar!" diyorum...
"Bak yar!" Yıldız yıldız söktüm sen yazılı göğümün alfabesini... Kör
sitemler batırdım adını aydınlatan tümcelerime... Gün yüzü görmeyen
yüzüme yar yüzünü haram kıldım... Kendime açılan kapıları sensizliğe
kapadım... Ve gözlerimin sensizliğe mühürlü kapılarını ceset kokulu
yarınlarla açtım... Baykuşları barındırdığım gözlerim o kadar kördü ki;
geceyi utandırdı siyahı... Şimdi... Şimdi gözlerim bana kalsın yâr
bütün körlüğüyle...! Sen, gözlerimin bahçelerinde, baykuşları besle
gözlerinle... Al... Sana gece getirdim ceplerimde... İhanet kadar
karanlık... Ölüm kadar kusursuz... Süs diye tak gözlerine...
Bak! Yokluğunla büyüttüm ben bu zifiri yalnızlığı... Avuçlarımın
arasında kalan senle geceyi kararttım... Gün doğumları hiç olmayan bir
kentte, her akşam gün batımıyla tükenen zamanla avuttum yokluğunu...
Hıçkırıklarını boğdum ölümün, karşı yakası hiç olmayan denizlerde...
Yalnızca Azrail'i büyüttüm çocuksu düşlerimde... Sen bütün sağırlığınla
duymazken beni; gözlerimde yankı bulan suskunluğumu Yusuf duydu
sadece... Oysa ben ne Yusuf kadar aşktım, ne Züleyha kadar aşık... Yakup
kadar kördüm sadece... Bu yüzden bir tek gece kaldı ömrü delik
ceplerimde... Öyle bir gece ki; yıldızları adınla söndürüp, düşürdüm
solgun günceme... Ayı gözlerinde boğdum... Ve gelen güneş Yusuf'unu
armağan etti Yakub'a, senin gözlerinde... Ama sen; Yakub'u kör ettin
Yusuf yüzlü gidişinle...
Gittin! Beli bükük bıraktın zamanı... Akrep ölümü vurdu... Yaktığın bu
yangında İbrahim olamadım ben... Yanmayı seçtim yangına... Önce
kalbimin mabedindeki yüzün kadar masum, yüzün kadar hüzün yüzlü putları
kırdım... Bu cinayeti ben işledim... Bu cesetler benim... Boynuma
urgan yaptım baltasını aşkın... Ben o büyük putu oynadım putlaşmış
insanların dünyasında... İbrahimi cesetler biriktirdim kalbimin
kuytularında... Ve gidişinle körelttim suçlarını zamanın... Adın
damladı Kabil'in katil gözlerinden damlayan, pişmanlık yüklü kanla
aşka... Habil kadar maktül,Kabil kadar katil olsamda ilk sahnesini hep
kaçırdığım bu hayat tiyatrosunda ve yaşamımda kibritçi kız hikayesinin
kahramanlığına terkedilip hayatın kaldırım köşesi ıssızlığında
unutulsada ruhum, ve inadına ölümümde uyuyan güzel uykuları çok
görülsede bana; ben Habil yüzlü masallar biriktirdim yokluğunda... Öyle
ya... Ben aşkı Züleyha'ya bıraktım...
Mecnun'un çöllerine gömdüm aşkı... Yusuf'un yüzüne sakladım suretini...
Yakub'un gözlerine sapladım... Ve çocukların uyku kokulu masallarında
unuttum aşkı... Külkedisinin baloda düşürdüğü aşk en çokda kurbağa
prense yakıştı... Zaman 12yi vurdu... Masal kahramanları aşkı öptü
prenseslerin gözlerinde... Ben ölümü öptüm Yusuf yüzlü gidişinde... Bu
büyü böyle bozuldu... Şimdi uyuyan güzel uykularında ölümü
bekliyorum...!
Fatıma Arslaner