." (Enbiya Suresi, 83) olduğu belirtilmektedir. Yine Kuran'da hata
yapanın Allah'tan bağışlanma dilemesi durumunda hiçbir günah ayrımı
gözetilmeden affedileceği söylenmektedir. (Nisa Suresi, 110) Bu nedenle
insanların dualarında Allah'ın "esirgeyen ve bağışlayan" sıfatlarını
düşünmeleri, ümit içinde dua etmeleri gerekir. Kişinin yapmışolduğu hata
ve bu yüzden duyduğu vicdan azabı ne kadar büyük olsa da, Allah'ın
affediciliğinden ümit kesmesine neden değildir. Bununla paralel olarak
insanın hata yapmaktan ve günah işlemekten dolayı içine girmişolduğu ruh
hali, onun umut içinde dua etmesine engel olmamalıdır. Çünkü Kuran'da
sadece kafirlerin Allah'ın rahmetinden umut keseceği söylenir:
"... Allah'ın rahmetinden umut kesmeyin. Çünkü kafirler topluluğundan
başkası Allah'ın rahmetinden umudunu kesmez." (Yusuf Suresi, 87)
Öte yandan kimsenin mutlaka cennete layık olma gibi bir garantisi
yoktur. Nitekim Allah Kuran'da; "Şüphesiz Rablerinin azabından emin
olunamaz" (Mearic Suresi, 28) ayetiyle bu gerçeğe karşı insanları
uyarmıştır. Bu nedenle de herkes Allah'tan gücünün yettiği kadar korkmak
durumundadır. Öyle ise imtihan için dünyada bulunan insanın her zaman
için sapması, dalalete düşmesi, şeytanın oyununa gelip Allah'ın yolundan
dönmesi ihtimal dahilindedir. Bu konuda kimsenin bir garantisi yoktur.
Bu nedenle insan duasında bir yandan Allah'ın rahmetini ümid ederken,
bir yandan da O'nun rızasını yitirmekten korkmalıdır.
Nitekim gerçek bir mümini diğer insanlardan ayıran en önemli
özelliklerden biri Allah korkusudur. Çünkü inanmayan bir insana göre
cehennemin varlığı meçhuldür. Mümin ise cehennem tehlikesinin
farkındadır. Ahiret gününe kesin bir bilgi ile inandığı için en büyük
korkuyu yaşar. Sadece inanan ve Allah'a karşı büyüklenmekten kaçınan
kişi bu korku ile hareket eder. Azabın gerçekliğinden ve şiddetinden
emindir. Bu azapla karşılaşmamak için dünya hayatında risk sayılan
hiçbir şeye yaklaşmaz. Ahiretteki o zorlu azaptan uzaklaşmayı ve sonsuz
güzellikle karşılanacağı cenneti hak etmeyi ister. Müminin ahiret
azabından korkusu duasına da yansımaktadır.
İşte bu yüzden Kuran'da korku ve ümit kavramları birlikte
kullanılmıştır. Eğer insan duasında cehennem korkusunu hissetmiyorsa -ki
bunun temelinde Allah korkusunun eksikliği yatmaktadır- ortada mutlaka
bir tefekkür yani düşünüp anlama eksikliği vardır. İnsan cenneti
kazanmak için ne kadar istekli bir şekilde dua ediyorsa, cehennemden
kurtulmak için de o kadar istekli bir şekilde dua etmelidir. Yani
cehennemden korkup, cennete kavuşmayı ümit etmelidir. Bu ruh halini
ifade eden ayetlerden ikisi şöyledir:
"Düzene konulması (ıslah)ından sonra yeryüzünde bozgunculuk (fesad)
çıkarmayın; O'na korkarak ve umut taşıyarak dua edin. Doğrusu Allah'ın
rahmeti iyilik yapanlara pek yakındır." (Araf Suresi, 56)
"Onların yanları (gece namazına kalkmak için) yataklarından uzaklaşır.
Rablerine korku ve umutla dua ederler ve kendilerine rızık olarak
verdiklerimizden infak ederler." (Secde Suresi, 16)
Görüldüğü gibi korku ve umut, Kuran'da kastedilen duayı oluşturan iki
temel histir. Kuran dikkatlice incelendiğinde zaten tüm ibadetlerde, ve
yaşamın her anında bu iki hissin hayati önem taşıdığı rahatlıkla fark
edilebilir.
Unutulmamalıdır ki dua Allah'a karşı hem büyük bir görev hem de bizim
ebedi hayatımızı kurtaracak bir vesiledir. Çünkü Kuran'da Allah'a dua
etmeyenlerin sonunun ebedi cehennem azabı olduğu haber verilir.
"Rabbiniz dedi ki: "Bana dua edin size icabet edeyim. Doğrusu Bana
ibadet etmekten büyüklenen (müstekbir)ler; cehenneme boyun
bükmüşkimseler olarak gireceklerdir." (Mümin Suresi, 60)