Modern çağın bireyi, insanlarla, hayatla yüz yüze gelememe sorunuyla karşı karşıya!
Evin keyifli bir köşesinde, İnternet´in karşısında, çeşitli milletlerden insanlarla sadece ekran vasıtasıyla ilişki kurmak hayli kolay. Zor olanı, insanlarla, hayatla yüz yüze gelebilmek. Bugün en sık görülen psikiyatrik rahatsızlıklardan bahsedilirken depresyon ve alkol bağımlılığından sonra sosyal fobinin adı geçiyor. İkibinli yıllara hazırlanan insanlar, diğerleriyle yüz yüze ilişki kuramıyor, göz göze gelemiyor, lokantaya dahi birlikte gidemiyor, topluluk içinde konuşamıyor, hele tanımadığı insanların arasına hiç karışmıyor. Sürekli küçük düşme korkusu, devamlı kendini suçlu hissetme duygusu, utanma, sosyal yaşamdan korkan insanlara hayatı zehir ediyor. Kendilerini çirkin, değersiz, yetersiz, sıkıcı hissediyorlar. Üstelik yanıldıklarını anlatmak da zor. Kendilerini ele vermekten de çok çekiniyorlar. Kadınlarda daha fazla görülüyor ancak onlar ev kadınlığını tercih ederek bu ıstıraptan kurtulabiliyorlar. Erkekler için hayat daha zor. Sosyal fobi ile alkol tüketimi ise neredeyse birlikte ortaya çıkıyor. Tedavisi ise hiç kolay değil.
Sık sık bu dünyada görünmez olmayı, hatta yerin dibine girmeyi istiyorsanız, muhtemelen sosyal fobik bir insansınız ve bunları da becerebilirsiniz. Çünkü gerçek bir sosyal fobik, konuşurken karşısında birkaç insanı birarada, hele kendisine bakarken görürse, imkansızı başarabilir. Üstelik bu grubun tanıdık insanlardan oluşmasının hiçbir önemi yoktur. Yani mutlaka panel, kongre veya bir televizyon programında konuşmacı olması gerekmemektedir. İşyerinde öğle yemeğinden sonra arkadaşların herhangi bir konuda dedikodu ediyor olması ve aynı anda sosyal fobiğe bakması yeterlidir. Sosyal fobik için dünyanın sonu gelmiştir.
Ya patron çağırırsa? İşte başa gelebilecek felaketlerden biri daha. Soracağı soru veya söyleyeceklerinin hiçbir önemi yoktur. Sadece genel müdür, genel yayın yönetmeni, şef, patron ünvanı taşıması yeterlidir. Bu ifadelerden anlaşılacağı gibi asla zam konuşmaları yapamaz hatta ‘‘z´´ harfini telaffuz edemez. Tesadüfen terfi ettiği bildirilecek olursa en hafif ihtimalle kalp krizi geçirebilir. Zaten patronlar da onları kaybetmemek için bu tür hatalar yapmaz.
YEMEK DEĞİL ZEHİR YERLER
Bu memleketin özellikle büyük şehirlerinde ardı ardına şık lokantalar açılıyor, farklı mutfakların lezzetleri tadılabiliyor. Mekanlar şık, yemekler kaliteli, meraklısı için de fevkalade ‘‘in´´. Bir de sosyal fobiklere sorun bakalım, yemek yemeyi sever ama evde. Ona belki bir, belki iki kişi eşlik edebilir. Lokantanın yolunu bilmez, hele popüler mekanların sadece adını duymak bile tüylerini diken diken eder. İş yemeklerine, arkadaşlarının doğum günlerine, evlilik yıldönümlerine katılmaz, bayılsa bile uluslararası mutfakların mükemmel yemeklerini tatmak için o lokantalara adımını atmaz. Eğer giderse, yemek değil adeta zehir yer. Çünkü insan içinde yemek yiyemez. Yer gibi görünüyorsa, iyi rol yapıyor demektir.
Sosyal fobi terimini ilk kez Marks ve Gelder adlı doktorlar tıp literatürüne soktu. Tanımı ise diğer insanların yanında yeme, içme, titreme, kızarma, konuşma, yazma ve kusma korkusu. Aklından geçen tek cümle, ‘‘Herkes bana mı gülüyor?´´ Çünkü en büyük korkusu, gülünç duruma düşmek. Siz kazara masada anlatılan fıkraya gülüyor olabilirsiniz, hiç önemi yok, sosyal fobik birkaç saniye içinde o gülümsemeyi kendine mal edip, bir kez daha intihar etmek üzere uygun bir çatı veya deniz kenarı aramaya başlayabilir.
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı´ndan Doç. Dr. Raşit Tükel ve Dr. Emre Kızıltan, bu konuda Hipokrat dergisi için yazdıkları makalelerinde, sosyal fobiyi, ‘‘kişinin küçük düşeceği ya da utanç duyacağı bir biçimde davranacağı gerekçesiyle, başkalarının dikkatli bakışlarıyla karşılaştığı, sosyal ya da belirli bir eylemin gerçekleştirildiği durumlarda belirgin, sürekli bir korku duymak´´ olarak tanımlıyorlar. Bu durum, sosyal fobik kişide anksiyeteye yani yoğun bir endişe haline neden oluyor elbette. Üstelik bununla kalmıyor, endişe ikiye katlanıyor. Çünkü kendindeki değişiklikliğin farkında olan sosyal fobik bir de bunların farkedileceğinden korkuyor.
Sosyal fobiden mustarip insanlarda görülen belirtilerin başında, çarpıntı geliyor. Fobiklerin yüzde sekseninde karşılaşılıyor. Ardından titreme geliyor. Ayrıca kas gerginliği, midede rahatsızlık hissi, ağız kuruluğu, soğuk ve sıcak basması, baş ağrısı da sosyal fobinin diğer habercileri. Yabancı bir kişiyle tanışmak ya da yakınlaşma konusunda ciddi güçlükler yaşayan sosyal fobiklerin hayatlarını mahveden konulardan biri de, alışveriş. Satış yapmak isteyenin ilgisiyle karşılaşmaktan veya değiştirilmesi gereken bir mal için tekrar mağazaya gitmektense bir sosyal fobik ateşin üzerinde çıplak ayakla yürümeyi tercih eder. Tabii ki, kimsenin görmemesi kaydıyla.
ÇOK FAZLA ALKOL ALIYORLAR
Sosyal fobiklerin en belirgin özelliklerinden biri, kendilerini içkiye vermeleri. Onlarda alkol ile ilgili sorunlar iki misli daha fazla görülüyor. Alkol sorunu nedeniyle incelenen vakalarda ise diğer insanlara göre dokuz kat fazla, sosyal fobiyle karşılaşılmış. Alkolün kötüye kullanımı olarak nitelenen, alkoliklik seviyesi, sosyal fobiklerde yüzde 15-26 arasında ortaya çıkıyor. Sosyal fobinin, aşırı alkol kullanımından önce başladığı da tespit edilen veriler arasında. Bir başka çalışmada ise alkolizm ve sosyal fobinin birbirini hızla takip ettiği belirlenmiş.
İnsan içine çıkamayan bu gruba, neden alkol aldıkları da sorulmuş. Yarıya yakını, ‘‘daha sosyal olmak için´´ cevabını vermiş. Bu nedenle de herhangi bir yere gitmeden önce, işyerinden veya evden ayrılmadan önce mutlaka bir miktar alkol alıyorlar. Psikiyatri, alkolizmi sosyal fobinin doğrudan bir komplikasyonu olarak görüyor. Alkolizmin yanısıra diğer fobiler, panik bozukluklar, depresyon ve intihar düşüncesi de sosyal fobiklerde karşılaşılan diğer sorunlardan.
Tedavisi mümkün
Sosyal fobinin tedavisi üzerine yapılan çalışmalarda, ilaç terapisiyle ilgili umut verici sonuçlarla karşılaşılmış. Bugüne kadar kullanılan çeşitli gruptaki ilaçların yan etkileri ve başarı oranının düşük olması en önemli sorunlardan biriydi. Tedavi süresince kişi düzeliyordu, daha sonra fobi yine ortaya çıkıyordu. Psikoterapi ise aşama aşama sürdürülüyor. Psikoterapi diğer fobilerde yani sebebi açıklanamayan diğer korkuların tedavisinde çok başarılı olmasına rağmen, sosyal fobide zorluklarla karşılaşılıyor. Özellikle diğer insanlar tarafından yargılanma korkusu, sosyal fobiğin tedaviye katılımını olumsuz etkiliyor. Herhangi bir hata için özür dilemek ya da bir insanla uzun süre göz göze gelmek gibi ödevler sosyal fobisi olan insanlar tarafından gerçekleştirilemiyor. Tedavide ilaç ve psikoterapi birlikte kullanılıyor.
Çirkinim, yetersizim, sıkıcıyım
Bir sosyal fobiği en kolay şu cümleyle tanıyabilirsiniz: ‘‘Kimse beni sevmiyor.´´ Bu cümlenin altında onlar için her tür feci sebep vardır. Bu konudaki bilimsel açıklamaları yapan Doç. Dr. Raşit Tükel ve Dr. Emre Kızıltan, sosyal fobinin ortaya çıkmasında psikolojik nedenleri incelerken, bu insanlardaki sağlıksız inançları üç kategoride topluyorlar.
İlki, sosyal performans için aşırı yüksek standartlar belirlemeleri. Bunun anlamı şu, ‘‘Herkesin onayını almalıyım, kimsenin benim endişeli olduğumu anlamaması için çabalamalıyım´´ diye düşünüyorlar. Oysa genellikle çevrelerindeki insanlar olup bitenin farkında bile değil.
İkinci yanlış inanış, sosyal değerlendirmelerle ilgili koşullar. Örneğin, ‘‘Hata yaparsam, reddedilebilirim, farklı bir düşünce ortaya koyarsam aptal olduğumu düşünürler´´ gibi yargılar, herhangi bir konuda adım atmalarına engel oluyor. Her zaman en kötü koşullara sahip olduklarına inanıyorlar.
Sonuncusu, en fecisi. ‘‘Çekici değilim, yetersizim, farklıyım, sıkıcıyım, hoşlanılmayan bir insanım´´ gibi inanışlar sosyal fobiklere hayatı zehir ediyor. Üstelik sosyal fobikler başkalarının kendileri için ne düşündüğüne kesinlikle önem vermiyor hatta konuşmuyorlar bile. Utangaçlıkla sosyal fobi arasındaki ayrım da tam bu noktada ortaya çıkıyor. Utangaç insanlar çevrelerindeki kişilerin ne düşündüğünü dikkate alıyorlar. Sosyal fobikler ise asla.
kaynak:hürriyet