Bugün bozulmuş, aslından
uzaklaştırılmış Yahudulikte ve Hıristiyanlıkta oruc vardı. Nitekim Kur’an’daki
oruçla ilgili âyetler, bu ibâdetin daha önceki milletlere de farz kılındığını
belirtmektedir.
Hatta aslı hak bir dine
dayanmayan batıl, bozuk inançlarda da oruca benzer ibadetler görülmektedir. Bu
ibadetler daha önce o bölgelerde yaşamış Hak Peygamberlerden kalmıştır. Bozula
bozula bu hale gelmiştir. Güney Asya’daki Hint dinlerinde de oruç sıkı bir
terbiye vasıtası hâlâ olarak görülmektedir. Brahmanizm’de mahallî ayların
onbirinci ve on ikinci günlerinde oruç tutmak gelenek haline gelmiştir.
Brahmanlar hasta ve yaşlıları dahi oruçtan muaf tutmaz, hatta bazıları nefsanî
arzularını yenmek için onbeş gün kadar oruç tutar.
Hinduizm’de oruç genellikle
nefsi tezkiye için senenin muayyen günlerinde ve bayramlarda tutulur. Duâ ve
ibâdetle geçirilen günlerde çoğunluk yemek yemez, bütün geceyi kutsal
kitaplarını okuyarak geçirirler. Oruç daha çok, bazı besinleri yememe yani bir
nevi perhiz şeklindedir. Bazı günlerde ise sadece kadınlar oruç tutarlar.
Budizm’de oruç daha
önemlidir. Gâyeye ulaşabilmek için ise konulan esaslardan biri, iki ayda bir
oruç tutmaktır. Kurtuluş ancak arzuları terk etmekle mümkündür. Bunun da bilinen
ve en çok kullanılan şekli oruç tutmaktır.
Maniheizm’de de oruç, perhiz
ve riyâzetin bulunduğu bilinmektedir. Manilikte oruç, ışığı gönderen güneş ve
aya duâ etmek maksadıyla tutulur. Babilonya ve Asurluların da oruca büyük önem
verdikleri bilindiği gibi, eski Mısırlılarda orucun genellikle dinî bayramların
yanında yer aldığı görülmektedir.
Eski Yunan ve Romalıların
diğer milletler gibi, oruca önem verdikleri ve ictimaî felâketlerden
kurtulabilmek için oruç tuttukları bilinmektedir.
Amerika’da Peruluların ve
Azteklerin oruç tuttukları ve hatta Aztek’lerde ibâdetin büyük bir kısmının
riyâzetten ibaret bulunduğu belirtilmektedir. İlkellerin inancı olarak kabul
edilen Totemizm’de perhiz ve riyâzet gibi fiiller ile tövbe törenleri dinin
esasını teşkil eder.